Sayfalar

2 Nisan 2022 Cumartesi

Ramazân-ı Şerîf ve Oruç - Hutbe - 25 Haziran 1982


HUTBE

Kâlallahu Te'âla fî Kitâbihi'l-Azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Sadakallahu'l-azîm.

Taraf-ı ilâhîden Ümmet-i Muhammed'e rahmet olarak gönderilen, cümle enbiyânın serdârı olan Hazret-i Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâma nâzil olan ve cümle kitâbların mecmûu ve zübdesi bulunan, yani yüz suhuf, üç büyük kitâba hâmil olan Kur`ân-ı Mübîn, bu ayda nâzil olmuşdur. Aynı zamanda semâvî kitâbların kâffesi bu ayda peygamberlere nâzil olmuşdur. Bir kitâb vardır, yalnız o Ramazan'dan hâriçdir. İbrâhim aleyhisselâma inen suhuflar, Hazret-i İsâ'ya nâzil olan İncil, Hazret-i Dâvûd'a nâzil olan Zebûr ve sâir suhuflar, hep Ramazan ayında nâzil olmuş ve mefhar-i âlem olan Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm, ki bizim peygamberimizdir ve cümle peygamberlerin peygamberidir ve yine aynı zamanda resûlü's-sekaleyndir, yani cinnilerin, insanların ve meleklerin de peygamberidir, sallallahu alyehi vesellem.

Kitâbların da en azizi olan, yani bütün kitâblara hâmil olan Kur`ân-ı Mübîn de, Ramazan ayında nâzil olmuşdur. Diyor ki Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, "Bana yalnızlık sevdirilmişdi, Cebel-i Sevr yani Sevr Dağına çıkdım, gayr-i irâdî olarak". 

Resûllerin ve velîlerin irâdesi olmaz. Onlar Hakk ile dâim ve kâimdirler. 

Uzun zaman orada tenhâlara çekiliyor, Rabbiyle başbaşa kalıyordu. 

Sen de bazen öyle yap, halkın arasından çekil, Hakk'la ol. Bazen Hakk'la olan halkla olur, bazen halkla olan Hakk'la olur, bazen halka olan Hakk'la olamaz. Onun için bazen çekil tenhâlara. İnsan sevdiği ile tenhâ yerlere gider. Eğer Allah'ı seviyorsan başbaşa kal, derdlerini O'na dök, O'ndan gene O'na sığın. Bir anne evlâdını dövdüğü vakitde çocuk gene anne diye ağlar. Baba evlâdını dövdüğü vakitde çocuk gene baba diye ağlar. Hakk'dan da bazı darbeler, hayât darbeleri yiyorsak, gene derdini O'na anlat, Allah de!

Evet. Zamân gelmişdi, Kur`ân-ı Mübîn nâzil olacakdı, Cibrîl-i Emîn geldi, Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme. Efendimiz mağaradaydı, o Cebel-i Sevr'deki mağarada. İçinizde hacca gidenler belki gidip ziyâret etmişlerdir, tembel olmayanlar. Diyor ki Peygamber, "Melek bana geldi, ikra' yâ Muhammed, oku dedi. Ben dedim ki mâ ene bi kâriin, ben okumak bilmiyorum dedim". Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, hiç bir kimseden bir harf talîm etmemişdi. Allah mektebinde, peygamberimizin hocası Allah idi, celle celâluhû. "Oku dedi, ben, mâ ene bi kâriin, ben okumak bilmiyorum dedim. Fegattanî sümme erseleni, beni aldı ve bağrına basdı, öyle bir sıkdı ki, kemiklerim birbirine geçdi. Sonra dedi ki, oku yâ Muhammed, ikra' yâ Muhammed", sallallahu aleyhi vesellem. "Ve ben cevâben dedim ki o zâta", insan şeklinde görünüyor, "Mâ ene bi kâriin, ben okumak bilmiyorum. Tekrar o zât beni aldı gene, öyle bir sıkdı ki, kemiklerim birbirine geçdi. Sonra bana dedi ki, ikra' yâ Muhammed. Ben cevâben dedim ki, mâ ene bi kâriin, ben okumak bilmiyorum dedim. Ve şöyle talîm etdi, ikra' bismi rabbikellezî halak, halak'l-insâne min alak". Evvelâ Peygamber'e bu âyeti talîm buyurdu. "Rabbinin ismiyle oku. Seni kan parçasından, pıhtısından halkeden Allah'ın ismiyle oku. Seni kan parçasından, önce bir katre menîden, sonra kandan, sonra kan parçasından, kan pıhtısından halkeden Allah'ın ismiyle oku". Sonra melek gitdi. "Bana namazı talîm etdi" diyor, "abdesti talîm etdi. Sonra ben oradan süratle kaçdım. Çünkü içime bir korku düşmüşdü. 

Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri Peygamberimiz hakkında, Efendiler, iyi dinleyiniz!, esteîzübillah,"الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيبًا ellezîne yübelligûne risâlâtillahi ve yahşevnehû velâ yahşevne ehadan illallah, ve kefâ billahi hasîbâ, Habîbim Muhammed benden başka kimseden korkmaz". O gün içine bir ürperme düşmüşdü Peygamberimizin, koşarak gidiyordu. Arkasından çağırdılar, Buhârî'nin beyânına göre, "Yâ Muhammed!" dediler, "Bakdığım vakitde diyor, o beni sıkan zât, şark ile garbı doldurmuşdu. Koşarak eve geldim". Ve Hazret-i Hatîce annemize, Ümmü'l-Mü'minîn, "Zemmilûnî zemmilûnî yâ Hatîce, beni ört, ört, bas, bas benim üzerime yorganları ört. Çünkü ben bazı şeyler görmeye başladım dedim" diyor. "Fakar o zât, gene geldi, يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ ﴿١﴾ قُمْ فَاَنْذِرْۙ ﴿٢﴾ وَرَبَّكَ فَكَبِّرْۙ ﴿٣﴾ وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ yâ eyyühe'l-müddessir, kum fe enzir, ve rabbeke fekebbir, ve siyâbeke fetahhir" âyetini getirdi" diyor Peygamberimiz. 

Kur`ân böyle başladı nâzil olmaya. Âyet âyet nâzil oldu. Yani şunu anlatmak istiyoruz ki, bundan maksadımız, Allah ile kul arasındaki bağlar, Ramazan'da başlıyor. Allah ile kul arasındaki bağlar, Ramazan'da başlıyor. 

Gene burada bir incelik var, dikkat edersen, Peygamberimize melek insan şeklinde göründü. Sana da bir gün bir melek insan şeklinde gelebilir, senden bir yardım bekleyebilir, seni uyarıyorum yani, bakarsın ki, o kapından kovacağın, tard edeceğin, mahrûm edeceğin kimse melekdir. Seni imtihan için gönderilmişdir. Seni imtihan için sana gönderilmişdir. Mülkün tersine dönebilir. Hep bunların misâlleri vardır, hadîs-i şerîfle berâber. Fakat bu kadar kâfî gelecek. 

Yanındaki bulunan kardeşini, arkadaşını da bir melek bil. Mümkündür, câmide yanında olabilir. Namaza da iktidâ edebilir. Hattâ şöyle bir şey var, söylemeden geçmeyelim. Mü'min namaza kalkdığı vakitde, Cenâb-ı Hakk meleklerine emreder...

İyi dinle! Ey namaz kılmayan! Ömrünü gafletle geçiren yâhud istikbalde kılacağım diyerek kendini avutan ve aldatan! Rabbine muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet et. Ateşe tahammül edeceğin kadar günah işle. Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet eyle. Hiç böyle kalbim temiz, gönlüm semiz filan demen para etmez. Muhakkak kulluğunu yerine getir. Yakın bir zamanda cansız at kapıya gelecek, dostların ve ahbâbların seni omuzlayıp götürecekler, seni amel sandığı olan kabre koyacaklardır. Senin yanına ne annen, ne baban, ne hısım, ne akraban, ne ahbâb u yârânın, seni Allah'dan men eden kimseler senin yanına girmeyecekdir, senin üstüne toprağı kapayacaklardır. Başbaşa kalacaksın amelinle. O günleri hatırla. Gence, ihtiyara, yaşlıya, âlime, câhile, paşaya, pâdişaha bakmaz, geldi mi pehlivan alır götürür. 

Mü'min namaza durduğu vakitde Allah emrediyor meleklere, kullağını benden yana ver, "İktidâ edin". Melekler masûmdur, onlarda kadınlık erkeklik yokdur, yemez içmezler. Bizde kadınlık, erkeklik, şehvet var, nefs ü hevâmız var filan. Günâhımız var bizim, melekler masûm, hiç günahları yok. Allah'dan ne emir alırlarsa onu yaparlar onlar. Melekler derler ki, "Yâ Rabbi, iktidâ edeceğimiz imâm efendi günahkâr, biz masûmuz, masum olan kimse günahkâra iktidâ edebilir mi?" derler. İyi dinle! Allahu Sübhânehû ve Teâlâ buyurur ki, "İmamın günahını kaldırdım, hiç bir günahını bırkamadım, iktidâ edin bakayım şimdi". Melekler iktidâ ederler ona. Sonra, namazdan sonra derler ki, "Yâ Rabbi günah iâde olunacak mı?". "Ben kaldırdığım günahı bir daha iâde etmem" der Hazret-i Allah Celle Celâluhû.

Şimdi Ramazan'ın ilk on günü, evveluhû rahmet, ortası mağfiret, âhiri ıtkun mine'n-nîrândır. Ramazan'ın evveli rahmet, ortası mağfiret, âhiri cehennemden âzâd olmakdır. Ramazan bitdiği gün, Ramazan tutan mü'minler, analarından doğduğu gibi hiç günahsız olarak, tertemiz olarak o gün, bayram namazına gideceklerdir. Tertemiz. Kul hakkı, kâfir hakkı, hayvan hakkı müstesnâdır. Aldınsa vereceksin, vurdunsa hasmının rızâsını alacaksın. Hiç başka çâresi yokdur. 

İftar olduğu vakitde, sofraya mü'minler oturdu mu, irâdesi elinde, parası cebinde, yemeği de var önünde, kuvveti de var, fakat yemiyor. Neyi bekliyor? Allah'ın müsaadesini bekliyor. Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri meleklerine diyor ki, "Ey meleklerim! Ben Âdem'i halk edeceğim vakitde, bana demişdiniz ki, kürre-i ardı fesada uğratacak, kan dökecek mahlûklar mı halk edeceksin yâ Rabbi demişdiniz. Bak, görüyorsunuz ya, sizin fesad çıkaracak dediğiniz kimseler, bak nasıl benim emrimi dinliyorlar, görün. Zât-ı ecell-i a'lâma kasem ederim ki, onları afv u mağfiret etdim". Allah rahmet nazarıyla bakar. Allah bir kimseye rahmet nazarıyla bakarsa, onu bir daha azâba koymaz, nârından âzâd eder. 

Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm Tûr-i Sînâ'da Cenâb-ı Hakk'la konuşurdu, Allah'ı görmek istedi, "وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ velemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehû rabbuh, kâle rabbi erinî enzur ileyk", "bana kendini göster yâ Rabbi, sana bakayım" dedi. Allah buyurdu ki, "Yâ Mûsâ, seninle benim aramda yetmiş bin perde vardır".

Bütün kullar için de böyledir, Allah ile arasında yetmiş bin perde var, etvâr-ı seb'a ile bu yetmiş bin perde kaldırılır, yırtılır. Zikirle yani. 

"Seninle benim aramda yetmiş bin perde var yâ Mûsâ. Ümmet-i Muhammed'e bir ay vereceğim, Ramazan ayı, o ayda iftar vaktinde aramızda perde olmayacak. Onlara cemâlimi hazırladım" diyor Cenâb-ı Allah. Onun için her ibâdetin karşılığında Cenâb-ı Hakk, "cennâtü adnin tecrî min tahtihe'l-enhâr" diye haber vermiş, nehirler akan, köşkler sâhibi cennetler vardır demişdir fakat oruç hakkında, "ene üczî bihî", cezâsı bana âiddir, mükâfâtı bana âiddir diyor. 

Orucu tutuyorsun, muhakkak rahmet-i ilâhiyyeye gark olacaksın. Bak tutmayıp da hürmet edenin başına geleni işit, o bile iltifâta mazhar olmuş. Tutmadığı hâlde, Ramazan'a hürmet etdiği için. Ya etmeyenler? Tabii ahlâk meselesi bu, terbiye meselesi. Bak ey mü'min! Senin komşun hıristiyan dahi olsa, o pehrizdeyse onun karşısında et yeme. Komşun en büyük hasmın, dîn düşmanın, cenâzesi varmış, çalgını çalma, radyonu kapat, ayıpdır. Bunlar terbiye meselesidir. Şimdi mü'minler oruçluyken âşikâre oruç yiyen bir kimse, terbiyesi noksan sayılır onun. Ben kimseye karışmıyorum, isteyen istediğini yapsın. Düşünün bak, âdâb-ı muâşerete uyuyor mu.
Bak şimdi dinle bakayım. Bir mecûsî varmış. Kulağını benden yana ver. Uyuma. Bir mecûsî varmış Bağdad'da. Mecûsî ne demek biliyor musun? Ateşpereset, ateşe tapan  demek, ateşgede. Biz Allah'a taparız, Allah'a ibâdet ederiz. Onlar ateşe taparlar, mecûsîler. Bir Ramazan günü çocuğu eline ekmek almış sokağa çıkıyor. Hemen çocuğunu yakalamış, ensesine şöyle bir dokandı onun, dedi, "Gir, içeride ye ekmeğini, müslümanlar oruçlu, ayıpdır" dedi "içeride ye yemeğini" dedi. Sonra bu zât öldü. O gece Bağdad'ın ileri gelen velîleri, âlem-i ma'nâda bunu gördüler, bu adam cennetde. Halbuki cennete mecûsî giremez. Hiç bir kâfir giremez cennete. Ancak "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" diyenler girer cennete. "Senin burada işin ne?" diye sordular. Dedi ki, "Ben ölünceye kadar mecûsîydim, ölünceye kadar yani rûhum kabzoluncaya dek. Tam rûhum kabzolunacak, Hakk Teâlâ buyurdu ki, 'Ey melekler o benim Ramazan'ıma hürmet etdi, ona islâm nasîb edin' dedi. Son nefesde ben 'Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah' dedim, onun için bu mertebeyi kazandım" dedi. Hürmet etdiği için Ramazan'a.

İnsan belki hastalık dolayısıyla yâhud sefer dolayısıyla oruç tutmayabilir ama âşikâre yememelidir. Sonra bazı kuş beyinliler var, "Kulların bildiğini ben Allah'dan ne saklayayım" diyorlar. Kullar pek çok şeyi biliyorlar ama eğer Allah'ın bildiğini kullar bilse, sen kulların karşısına çıkamazsın. Allah senin suçlarını, günahlarını setretmişdir, sen setrini açma sakın ha, söyleme yapdığın günahı. Söylediğin vakitde dinleyenler sana şâhid olurlar sonra yevm-i kıyâmetde. Bak ne diyorum! Bir daha söylüyorum. İnsandan bir hatâ zuhûr etmiş, hatâ yapmışdır, o hatâyı tekrâr edip söylememelidir. Ben bir zamanlar şöyle içerdim, böyle yapardım filan dememelidir. O geldi geçdi. Öldün sen ve tekrar dirildin. Çünkü her ân ölüp diriliyorsun. Tövbe eden günahı yapmamış gibidir. Bak bir daha söylüyorum. "Et-tâibu ke men lâ zenbe leh", tövbe eden günahı yapmamış gibidir. Onun için yapdığın suçu tekrar söyleme, söylersen duyanları şâhid tutacak Allahu Sübhânehû ve Teâlâ yevm-i kıyâmetde. 

Oruç da böyle. İnsan seferî olabilir veya hasta olabilir, orucunu âşikâre yememelidir. "Allah'ın bildiğini kuldan niye saklayayım" dememelidir. Çirkin bir şey bu. Allah bizim her şeyimizi bilir. İçimizi, dışımızı, her şeyimizi bilen O'dur. Allah'ın bildiklerini eğer kullar bilirlerse, ne ben burada sana karşı konuşabilirim, ne sen benim karşıma çıkıp beni dinleyebilirsin. Allah seni de setretmiş, beni de setretmiş, böyle konuşabiliyoruz karşı karşıya. Allah cümlemizin günahını afv u mağfiret eylesin. 

Ramazan'a sıkı sarılırsanız bayram sabahı ananızdan doğduğunuz gibi oladcaksınız. Resûlullah, sâdıku'l-va'dü'l-emîn olan Muhammed Mustafâ böyle haber vermekde, sallallahu aleyhi vesellem. 

Oruç cehenneme kalkandır. Üç kısımdır. İyi dinle! Keseceğim dersi. Hava sıcak. Ama hiç üzülme, burada yemiyorsun, içmiyorsun, oruç tutuyorsun, belki nefsine ağır geliyor bu, fakat bilmiş ol ki, yakın bir zamanda bütün insanlar bin bir ayak üzerine toplanacaklar mahşer yerinde, burada aç olanlar, Allah için aç duranlar, orada arşın gölgesinde Allah'ın sofrasında iftar edecekler, Hazret-i Muhammed'le beraber, sallallahu aleyhi vesellem. Onun için müjde veriyoruz sana. Herkes aç, oruç tutan mü'minler tokdur orada. Açı doyuran tokdur, çıplağı giydiren tokdur, susuza su veren susuz kalmaz, Âb-ı Kevser'den yed-i Muhammed'le sirâb olur. 

Oruç üç türlüdür. Birincisi yemek içmekden kendini men etmek, cinsî münâsebetden berî olmak, seher vaktinden, sahur vaktinden, imsak vaktinden, güneşin gurûbuna kadar aç durmakdır. Fakat bu arada insan gözüyle fenâya bakmamalıdır, fenâ şeylere. Yâhud fenâ şey aklına gelirse hemen istiğfâr etmelidir Cenâb-ı Hakk'a. Gönüle gelebilir, gönül açık bir ova gibidir, rüzgar eser oraya. Bu avam orucudur. Avamın bayramı, iftarla berâberdir. Âşıkların bayramı, Hakk'ın cemâlini görmekle berâberdir. 

İkinci oruç. Yemez, içmez, cinsî münâsbetde bulunmaz, yedi a'zâsına oruç tutturur. Bu havass orucudur. Gözüyle fenâya bakmaz yani harama bakmaz. Kulağıyla gıybet dinlemez. Lisânıyla gıybet etmez. Çünkü bir çok insan vardır, yemeyi içmeyi terkederler fakat insan çekiştirirler oruçluyken, insan eti yerler, oruçları yokdur onların, sevâbları olmaz, farz yerine kâim olur. Adam çekiştirilen yerde sakın bulunma. Dinlemek ve söylemek birdir. Öyle bir şey olursa hemen oradan kalk yürüyüver. Gözüyle hıyânete bakmaz. Kulağıyla gıybet dinlemez. Lisânıyla küfür söylemez, gıybet etmez, adam çekiştirmez, kalb kırmaz. Eliyle kötüyü tutmaz. Ayakla kötü yerlere gitmez. Gözünde ibret, kulağında Hakk kelâmını duyma istidâdı, dilinde Allah'ı zikir, gönlünde Allah'ın aşkı vardır. Bu da havass orucudur bu. 

Üçüncü kısım havâssü'l-havvas, büyük velîlerin orucudur ki, onlar yemez içmezler, cinsî münâsebetde bulunmazlar, yedi a'zâlarına oruç tutturdukları gibi, kalblerine Allah sevgisinden başka hiç bir şey sokmazlar. 

Bak hangi orucu tutabilirsen, sana tavsiye ediyorum bunları, mükâfâtını ona göre alırsın. 

Gençlerden de velî çokdur, yaşlılardan olduğu gibi. Fakat Allah velîlerini gizlemiş, meleklerini gizlemiş, ism-i a'zamını gizlemiş, rızâsını gizlemiş, gadabını gizlemiş, Kadir Gecesi'ni gizlemişdir. Allah'ın gadabı hangi fiildedir bilmiyoruz, onun için Allah'ın bütün yasaklarından kaçınmak lâzımdır. Allah'ın rızâsı hangi fiildedir, onu da bilmiyoruz, bütün Allah'ın rızâsına koşmak lâzımdır. Her gördüğümüze hürmet etmekle mükellefiz, yani hak ve hukûka riâyet etmek şartıyla. Niçin? Çünkü Cenâb-ı hakk velîlerini gizlemişdir. İsm-i a'zamı bulmak lâzım geliyorsa, Kur`ân-ı Kerîm'i tamâmen okuyacaksın. Yâhud Esmâ-yı Husnâ'yı tamâm çekeceksin ki ism-i a'zama nâil olasın.

Helâlla lokma edip, helâl lokma ile orucunuzu açınız. Ve pişmemiş şeylerle orucu açınız. İftar sofrasına oturduğunuz vakitde edilen duâlar kabûldür. Oruçlunun duâsı kabûldür, uykusu tesbîhdir ve günahına kefâretdir tuttuğu oruç. 

Ne mutlu Allah'ın emrini yerine getirip, İslâm dîninin namazdan sonra en büyük rüknünü yerine getirip Allah'ı hoşnûd edenlere. Onlara cennet müştâkdır. 

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.


Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 25 Haziran 1982 (3 Ramazan 1402) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder