Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, bir hutbelerinde Sûre-i Ahzâb'daki "إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمً " âyet-i kerîmesine ma'nâ verirken buyurdular ki :
Yerin göğün sâhibi, bilinen ve bilinmeyen âlemlerin mâliki, rezzâkı, fettâhı olan Hazret-i Allah Celle Celâluhû Hazretleri, Sûre-i Ahzâb'da Resûl-i Ekrem'in şân-ı vâlâsı hakkında bu âyet ile bizleri irşâd buyuruyor. Ve diyor ki...
Denizlerden bir katre, güneşden bir hüzme, kürre-i arddan bir zerre, vereceğimiz manâ.
"إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ innallahe ve melâiketehû yusallûne ale'n-nebiyy", Ben Allahlığımla, meleklerimle beraber, muhakkak, nebîm olan Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâma salât ediyorum. Ben Allah Celle Celâluhû, meleklerimle beraber, muhakkak, habîbim Ahmed resûlüm Muhammed sallallahu aleyhi veselleme, mahbûbuma salât ediyorum, " يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا yâ eyyühellezîne âmenû", ey îmân ile müşerref olan, benim varlığımı birliğimi tasdîk eden, beni tevhîd eden, habîbim Muhammed'e îmân eden ve gönül veren mü'minler, ne yapınız, siz de "صَلُّوا عَلَيْهِ sallû aleyhi", O'na salât ediniz, "وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا", öyle bir salât ki, selâm ki, hakkıyla.
Şimdi, buna mukâbil biz Cenâb-ı Hakk'a diyoruz ki, "Allahümme, Yâ Râbbi, salli alâ Muhammed, sen Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin üzerine salât et" diyoruz Cenâb-ı Hakk'a. Allah diyor ki bize, "Ben meleklerimle beraber habîbim Muhammed'e salât ediyorum, ey mü'minler, siz de habîbim üzerine salât ediniz" diyor bize, emr ü fermân buyuruyor, biz diyoruz ki, "Yâ Rabbi, sen ver habîbin Muhammed'e salât". Bunun ma'nâsı ne demekdir?
Ma'nâsı şu ki müslümanlar, Habîb-i Hudâ, Şefî-i Rûz-i Cezâ, Melce-i Fukarâ, Şemsi'd-duhâ, Bedri'd-dücâ, Nûri'l-verâ, fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ, rahmeten-lil-âlemîn olan Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme, O'na lâyık olan salâtı biz kullara verdiğin ilimle yâ Rabbi biz bilemeyiz. Ancak O'na lâyık olan salavâtı sen Allahlığınla bilirsin. Zîrâ hakâik-i Muhammediyyeye bizâtîhî Cenâb-ı Hakk vâkıf oldu. Kullar Peygamber'e bakdılar, göremediler. Görenler îmân etdi ama Allah'ın kısmeti kadar, nasîbi kadar görenler îmân etdiler. Hakîkat-i Muhammediyyeye eren, ancak Hakk Teâlâ'nın bildirimiyle, habîbi Muhammedinin muhabbetini onun kalbine atarak, o muhabbeti ona verdi. Ondan gayrı hiç bir ferd, hiç bir melek, hiç bir insan, hiç bir nebî, Resûl-i Ekrem'in sırrına, esrârına vâkıf olamadı.
Çok salât ile tahiyyât u selâm-ı bî-hisâb
Rûhuna bahş olsun ey Peygamber-i âlî-cenâb
Sensin ol peygamber-i âlî-cenâb-ı kâinât
Zâtına levlâke levlâk oldu ta'zîm-i hitâb
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder