İş hayâtına başladığım yıllarda cep telefonu filan yokdu. Bir iş seyahatine çıkmışsam, şirketden bana ulaşmaları pek kolay olmuyordu. Ya kalacağım otele not bırakırlardı, ya uğrayacağım müşterilere. Ancak bu şekilde haberdar olabiliyordum arandığımdan. Ve ben şirketi bazen bir gün sonra, bazen iki gün sonra geri arardım, "ne var, ne oldu?" diye. Ne âsûde günlermiş o günler! Cep telefonu çıkdı, râhat huzûr kalmadı. Her ân ulaşabiliyorlar çünkü insana. Meşgûl müsün, toplantıda mısın, dinleniyor musun, yemekde misin, araba mı kullanıyorsun, afedersiniz tuvaletde misi, kimsenin umurunda değil. Hepimiz için ciddî bir strese sebeb oldu bu iş.
"Telefon tele bağlı iken, insanlar hürdü" demiş birisi, ne güzel ifâde etmiş. Hakîkaten telefon bir yere bağlı olmakdan çıkınca, insanlar hürriyetini kaybetdi, âdetâ telefona bağlandı, telefon bir zincire, kelepçeye dönüşdü âdetâ. Ne telefonsuz bir iş yapabiliyoruz, ne de arayanların, mesaj gönderenlerin baskısından kurtulabiliyoruz. Devamlı bildirim yağıyor telefona, mesaj yağıyor. Bitmiyor o bildirimler, mesajlar. Çoğu da lüzumsuz şeyler, önemsiz şeyler. Hele de o gruplar yok mu, bir mesajlaşma grubuna üye olduysanız eğer, vay hâlinize! Hapse girenlere derlermiş ya, biz de öyle diyelim, Allah kurtarsın.
Bir kölelik tarafı da şu,senin gezdiğin sitelere göre tarayıcılar senin dikkatini çekecek reklamlar karşına çıkartıyor birinde girmesen öbüründe giriyorsun bu da başka bir bağımlılığı beraberinde getiriyor o da tüketim çılgınlığı.Telefona gelen dolandırıcılık aramalarını saymıyorum bile.
YanıtlaSil