Sayfalar

30 Mayıs 2025 Cuma

Aşk

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Amerika'daki bir sohbetlerinde aşk hakkında sorulması üzerine buyurdular ki :
Aşk, taraf-ı ilahiden insanlara verilen bir devletdir. Bidâyeti Hakk'la başlar, nihâyeti Hakk'la biter. Nihâyeti vuslatdır. Her kula nasîb olmaz. Aşk, öyle bir nûrdur ki, onu Allah her kula vermez. 
Hayvanlar da aşkdan anlarlar. Hayvanlarda zâhir olan aşk ve muhabbet şehvet sûretinde zâhir olur. Kemâle ermeyen insanlarda da böyledir, şehvet olarak zâhir olur. Kemâle ermeyen insanlarda aşk, şehvet olarak zâhir olur. Zîrâ aşkı bir şaraba benzetirsek, şarabı hangi kaba koyarsak o kabın şeklini aldığı gibi, aşk da kime teveccüh ederse, o zâtın olumuna göre renk alır.

Cenâb-ı Hakk ve Kâdir-i Mutlak olan Allah Celle Celâluhû Hazretleri, kâinâtı aşk ile halk etmişdir, aşk için halk etmişdir, aşk ile halk etmişdir ve sevgililerini insanlardan seçmişdir.

Allah ile kul arasındaki muhabbet ve aşkın bidâyeti Allah'dandır. Allah bir kulu sevecek mi, onun kalbine kendi aşkını atar, sonra kul Allah'ı sever. Karşılıklı bir muhabbet başlar. Bu aşk ve muhabbet, lisân ile tarîf olmaz. 

Ve sevdiğini de semâvâtdaki bulunan meleklerine şöyle ilân eder : "Ben filan kimseyi sevdim, siz de onu seviniz". Yine Cenâb-ı Hakk, meleklerin başı olan Hazret-i Cebrâil aleyhisselâma, "Kürre-i arda da seslenin, Allah filan kulunu sevdi, siz de seviniz" buyurur. Bunun üzerine semâda ve ardda olan bütün mahlûkât-ı ilâhiyye, bu zâta teveccüh eder ve hepsi bunu  severler. Mahlûkât içerisinde mahbûb olur ve Hakk'la kâim olur. Aşk onu öyle bir hâle koyar ki, Hakk ile Hakk olur, kendi özünü bilir ve nereye baksa Hakk'ı görür. Zîrâ bu âlemde Hakk'ı görmeyen a'mâdır, yarın öteki âlemde de onlar a'mâ olacaklardır. 
Evet, bidâyet aşk ile başlamış, nihâyet aşk ile vuslat bulmuşdur. Kısa bir cevâbla büyük ma'nâlar vermek cür'etini gösterdik, âriflere kâfî geldiğini zannederim. Zîrâ hitâbımız âşinâ gönülleredir, aşk ile Hakk'a bağlananlaradır, Hakk aşkıyla ağlayanlaradır. Allah muhabbetiyle, Allah aşkıyla ağlamayan gözü ben ne yapayım! Allah'ı zikretmeyen dili ben ne yapayım! Allah'ın kelâmını dinleyip de zevk almayan kulakdan ne çıkar! Allah'ı sevmeyen bir kalb, kalb midir? İşte hayvanla insan arasındaki fark budur. Çünkü insandaki göz hayvanda da vardır, insandaki kulak hayvanda da vardır, insandaki dil hayvanda da vardır, insandaki kalb hayvanda da vardır. Farkı şudur ki, birisi aşkullah ile süslenmişdir, diğeri aşkullahdan bî-haberdir.
Aşkın tarifi gâyetle güçdür, ancak başına gelenler bu işi bilebilirler, başına gelmeyen bilmez. Zîrâ a'mâ için renk, sağır için âhenk olmaz. 
Hattâ hayvanlarda zâhir olan aşkda, meselâ deve hayvanından bahsedeceğim, deve hayvanı âşık olduğu vakitde, kaldırdığı yükün on mislini kaldırır. Taşıdığı yükün on mislini taşıdığı gibi, yürüdüğü yolun da on mislini yürür. 
Aşk ile çöllere düşenler, aşk ateşi çölün harâretini yakar. Yalancı âşıksa, çölün harâreti yalancı âşıkı yakar. Mecnûn'u işitmedin mi, Kays'ı? Leylâ'nın köyüne gitdiği vakitde, oradaki köpeklerin gözlerini, ayaklarını öpdü. Kendisine, "Bu pis hayvanı niye öpüyorsun?" dedikleri vakitde, "Bu gözler Leylâ'yı gördü, bu ayaklar Leylâ'nın basdığı yerlere basdı" dedi.
Allah bize aşkı tattırsın ve zevkine vardırsın. Ondaki zevki hiç bir şeyde bulamayız, o zevk hiç bir maddede bulunmaz. 
Âşıkı cehenneme atsalar, aşkın ateşi cehennemin ateşini söndürür. Âşıkı cennete koysalar, aşkın ateşi cennetin güllerini soldurur.  
Bu yola aşksız girerse eğer, ona İslâm şerî'atı gâyetle ağır gelir. Bunun da sebebi şudur. Hastaya bal tattırırlarsa, hastaya bal acı gelir. Balın acı gelmesi, balın acı olmasından değildir, hastanın mizâcının bozukluğundandır. Ama insan bir ârif, kâmil ve mükemmel bir şeyhe intisâb ederse, şeyh ona aşkın tadını tattırır. İşte o vakit, onun için ateş nûr olur, soğuğun şiddetini duymaz, ateşin harâretinden haberdâr olmaz.
Tarîkata girmek demek, ma'nâ tarlasına muhabbet tohumunu atmak demekdir. Ma'nâ tarlasına tohumu atdık, sulamak lâzım tohumu. Gözyaşıyla sularsak, yakın zamanda ekilen tohumun meyvası meydana gelecekdir. Bunlar safha safhadır.
Tabiî, her aşk müsâvî değildir. Aşk, herkesin vücûdu ve istidâdı kadar ona tecellî eder. New York şehrinin suyu çokdur ama herkes kendi midesinin aldığı kadar o sudan içer. Çünkü aşkın evveli ve âhiri yokdur.
Sâlikâna kendi derecesine göre aşk teveccüh eder. Bu aşkı kimisi bir kadında görür. Onun için o kadın, Allah'a ilticâ etmek için, Mûsâ'nın Tûr'u gibidir. Kimi kadına erkekde tecellî eder. Sevgilisi gene Tûr misâlidir. Bütün aşklar Allah'adır, sevgililer perde olurlar. Seven sevdiğinde Hakk'ı görür ama sevdiği perde olur. Bütün aşklar mahbûb-i hakîkî olan Allah'adır. İşte o güzel Allah'ı akseden aynaları biz zannederiz. Kim ki aynayı kaldırdı, Hakk'ı buldu. Bilmem anlatabildim mi?

1 yorum:

  1. Varlığınla, dertlerden vazgeçer zaman,
    Silinir tüm yaralar, kül olur hüzünler.. 🌹

    YanıtlaSil