Sayfalar

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Kaç Türlü Muhabbet Var?

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Aşk Yolu Vuslat Tarîki isimi eserinde "Ben gizli bir hazîne idim" diye başlayan meşhûr kudsî hadîsi zikretdikden sonra buyuruyorlar ki :

Bütün kâinât, mevcûdât ve mahlûkât, muhabbet üzere kurulmuş ve yaradılmışdır. Her şeyin üssü esâsı muhabbetdir. Görünen veya görünmeyen, bilinen veya bilinmeyen bütün âlemlerin özü ve özeti muhabbetdir. Hilkatin sırrı muhabbetdir. Yukarıda, meâlini sunduğum hadîs-i kudsî bu gerçeği olanca açıklığı ile ortaya koymakda ve isbât etmekdedir. Bu itibarla, fakîr-i pür-taksîr de söze muhabbetle başlamak istiyorum.

Muhabbet nedir? Muhabbet, sevmek ve karşılıklı sevişmek demekdir. "Hub" kökünden üreyen ve türeyen bu sözcük, maddî devâ ma'nevî zevk ve lezzet alınan şeye rûhun eğilimi anlamına da gelmekde olup değişik tezâhürleri vardır ve başlıca üç kısımdır :

  • Kişi sevdiğini öylesine sever ve ona öylesine muhabbet eder ki, sevdiği şey onun için hava, su ve besin gibi tabiî ve zarûrî bir ihtiyaç hâline gelir. Onsuz yapamaz ve onsuz yaşayamaz. İnsanoğlu, nasıl ki hava almadan, su içmeden ve yemek yemeden hayâtiyyetini devâm etdiremiyorsa, o kişi de, muhabbet etdiğini görmeden, onunla birlikte olmadan, onun kokusunu almadan yaşayamaz. Hayâtı muhabbet etdiği ile kâim ve hayâtiyyeti onun muhabbetiyle dâim olur. Aslında, kişi nefsine muhabbet etmekde, kendisini sevmekdedir. Binâenaleyh, muhabbet etdiği kişide bizzât mâlik bulunduğu sıfat ve hasletleri gördüğünden, kendi sıfat ve hasletlerine mâlik olanı sever ve ona muhabbet eder. Bir bakıma, bu muhabbet haddizâtında kişinin mâlik bulunduğu sıfat ve hasletlere muhabbetidir. Meselâ, iki kişi herhangi bir vesîle ile karşılaşır ve tanışırlar, dış görünüşleri ile birbirlerini beğenir ve severler, dost ve arkadaş olurlar. Oysa, huyları ve ahlakları yekdiğerine benzemediğinden, bir süre sonra ayrılırlar, hattâ birbirlerinden nefret ederler ve bazen birbirlerine düşman bile olabilirler. Zîrâ, dış görünüşleri, iç görünüşlerine uymamış, mizaç ve telakkîleri bağdaşamamışdır. 
  • Kişi, sevdiğini yalnız ihtiyâcı bulunduğu zaman arar ve sorar. Belirli bir ihtiyâcı olmazsa, onunla buluşup görüşmeyi tamâmiyle tesâdüflere bırakır. Def'-i hâcet için lâzımhâne aramak nev'inden olan bu çeşit muhabbet, fizyolojik ihtiyâcın giderilmesinden sonra tuvaletden çıkıp gitmek ve ikinci bir ihtiyâca kadar onu bir daha aramamak gibidir. Böylesine bir muhabbetin ise, aklen ve mantıkan makbul olmadığı meydandadır. Çünkü, bunda muhabbetden ziyâde menfaat hâkimdir ve muhabbet maskesi altında ihtiyâç gidermek ve menfaat sağlamak gâyesine ma'tufdur. Şu hâlde, buna dosta muhabbet denilemez, belki şahsî çıkar ve menfaatlere muhabbet şeklinde yorumlanabilir. Günlük pratik hayâtımızda da böyle olagelmekdedir. Herhangi bir işini gördürmek veya ihtiyâcını gidermek için dost gibi görünerek müracaat edenin muhâtabı, iyiliksever bir kimse ise, bu sahte dostluk ve sevgi gösterisine bıyık altından gülmekle beraber, o sahte dostun isteğini yerine getirir ve onu başından def'' eder. Kendi aptallığını düşünmeksizin, işini görüveren o kişiyi aptal zanneden sahtekâr ise, gördüğü iyiliğe rağmen karşısındakini kandırdığını sanır ve elbette kendisi aldanır. Eğer müracaat edilen kişi iyiliksever bir kimse değilse, kendisini istismar etdirmez ve o sahte dostun isteğini bir yalan uydurarak reddeder. Yâhud elinden geleni yapacağını vaad eder ve üstelik onu inandırdığına kıs kıs güler ve verdiği sözü yerine getirmez. 
  • Üçüncü ve sonuncu muhabbet ise, salgın ve bulaşıcı hastalıkdan kaçarcasına, sevenden yüz çevirmekdir. Seven, sevdiğine yaklaşmak istedikçe, sevilen salgın ve bulaşıcı bir hastalıkdan kaçar gibi ondan kaçmak ve hiç olmazsa uzaklaşmak ister.  

Bu üç kısım muhabbetin içinde gizli veya âşikâr dünyâ menfaati, güzellik, rütbe ve makâm, gençlik, sıhhat, hayât ve zenginlik vardır. Dosta muhabbet gibi görünse de, aslında bunların sağladığı menfaatlere muhabbet etmekdir.

Maddî muhabbetin birinci kısmını misal olarak ele alalım.

İdeal gibi görünen bu neviden bir muhabbet, maddî muhabbetin tamı ve kâmilidir. Sevdiğini bu nevi muhabbetle seven kişi için havasız, susuz ve gıdasız yaşanmayacağı gibi, o da sevdiği olmaksızın yaşayamaz demişdik. Böylesine bir muhabbetle sevilen ise, ya güzelliği, ya gençliği veya hayâtı için sevilen, muhabbet edilendir. Zîrâ bu nevi muhabbetlerde dünyâ menfaatleri, rütbe ve makâm veya zenginlik bahis konusu değildir. Bunlar, ikinci kısım muhabbetlere mahsûs ve münhasırdır. İyi, hoş ama şimdi soruyorum. Onsuz yapamayacağını ve yaşayamayacağını iddiâ etdiğin kimseyi, yaşlandığı ve fizîkî bakımdan çirkinleşdiği zaman da, aynı muhabbetle sevebilir misin? Gençlik de, güzellik de, hattâ hayât da hiç kimseye bâkî değildir. Sıhhatli ve cıvıl cıvıl neş'eli iken sevdiğini hastalandığı zaman aynı muhabbetle sevebilecek misin? Hayatda iken sevdiğini, ölümünden sonra da sevebilecek misin?

Bu sorulara verilebilecek bir tek cevâb vardır : Hayır. Demek oluyor ki, maddî sevgi ve muhabbetler, ancak belirli menfaatler üzerine kurulur ve o menfaat zâil olunca sevgi ve muhabbet de yok olur, gider. Öyleyse? Öyleyse, aslolan muhabbet-i hakîkîyi bulmakdır.

Allahu Teâlâ'nın isteği olan muhabbet ise, hiç bir sebep ve vesîle ile zâil olmayan, karşılık ve menfaat gözetilmeksizin beslenen muhabbetdir. İşte bu muhabbete, Hubb-ı fillah denilir. Yani, Allah için sevmekdir. Kişi, Allah için severse, güzellikler çirkinliğe, gençlikler ihtiyarlığa, sıhhatler hastalığa, hayatlar ölüme dönse ve dönüşse, yine de sever. Zîrâ bu sevgi, Allah için sevgidir. Allah için sevilen sevgili de, dâimâ sevgilidir. O, gönül tahtına oturmuş bir muhabbet sultânıdır. Bu nevi sevgi ve muhabbet, Allahu Teâlâ'nın kullarına bir vedî'asıdır. Kulu, kendi sever ve sevdirir, kula muhabbet etdirir. Bir de, kulu kendisi sever ve fakat kullarından o kuluna olan sevgisini saklar ve gizler, sevdiği o kulunu diğer kularına sevdirmez. Bazen olur, sevdiğini sevdirir, saydırır. Bazen olur, kullarına dövdürür. O kul dövülürken, "ALLAH! ALLAH!" dedikçe, "Kulum beni zikrediyor, bana sığınıyor" der. Hattâ has kullarından Hazret-i Zekeriyyâ aleyhisselâmı testere ile biçdirmedi mi? Hazret-i Yahyâ aleyhisselamı parçalatdırmadı mı? Hazret-i Nûh aleyhisselâmı dövdürmedi mi? Hazret-i İbrâhim aleyhisselâmı ateşe atdırmadı mı? Hazret-i Yûsuf aleyhisselâmı kuyuya atdırmadı, pazarda köle diye satdırmadı mı? Hazret-i Îsâ aleyhisselâmı çarmıha gerrneğe kasdetdirmedi mi? Hazret-i Meryem aleyhisselâma iftirâ ve bühtân etdirmedi mi? Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmı anasından ayırıp Nil Nehrine saldırtmadı mı? Habîb-i Edîbinin mübârek dişini kırdırtmadı mı? Hazret-i İmâm-ı Hüseyn'i, yetmiş iki yârânı ile susuz şehîd etdirmedi mi? Hazret-i Ebûbekri's-Sıddîk'ı zehirle, Hazret-i Ömerü'l-Fârûk'u ve Hazret-i Osmân'ı hançerle, Hazret-i Hayder-i Kerrâr'ı yüz bin belâ ile mübtelâ kılıp zehirli kılıçla şehîd etdirmedi mi? Hazret-i İmâm-ı Hasan'ı zehirle ve daha bir çok âşıkları ve sâdıkları zincirle, kiminin derisini yüzerek, kiminin pâk ve ma'sûm kellesini keserek, kimini ateşde, kimisi suda kendisine alıp vuslat vermedi mi?

Muhabbet, işte bazen böyle zuhûr ve tecellî eder.

Göster cemâlin şem'ini yansın oda pervâneler
Devlet değil mi âşıka şem'ine karşı yâneler

Mescid ile medreseyi terkeyledik zâhidlere
Hakk'a ibâdet kılmağa yeter bize vîrâneler

Elâ gözlü âhû dilher yağmaladı benliğimi
Pek bağla aşkın zincirin boşanmasın dîvâneler

Ben meye tövbe etmezem ağyâr elinden içmezem
Kudret elinle sun bana dolu dolu peymâneler

Cevr ü cefâ etmek ile Şemsî seni terkeylemez
Sen sanma ki seni seven hâşâ senden usâneler

www.muzafferozak.com

2 yorum:

  1. Zamansız,mekânsız,cisimsiz bir muhabbet...

    YanıtlaSil
  2. "Hakk velîleri ve Hakk dostları, Allahu Azîmü'ş-Şân'ın celâl ve cemâl sıfatlarını hoş karşılarlar."

    "Muhabbet, işte bazen böyle zuhûr ve tecellî eder."



    YanıtlaSil