Sayfalar

11 Ağustos 2025 Pazartesi

Akıl ve Ötesi

Mürşid-i Azîzîm Muzaffer Efendi Hazretleri Aşk Yolu Vuslat Tarîki nâmındaki eserinde buyuruyorlar ki :

Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerinin insanlara bahş ve ihsân buyurduğu en yüce nimetlerinden biri de akıldır. Akıl nerede ise hayâ orada ve hayâ nerede ise îmân da o kimsededir. Bu, aklın her şeyi ölçüp tartabileceği manâsına alınmamalıdır. Hiçbir aklın, zât-ı Bârî'nin künh-i hakîkatine vâkıf olabilmesine imkân ve ihtimâl yokdur. Çünkü akıl terâzisi bu kudreti tartamaz. Akıl, dâimâ menfaatini arar. Menfaati olmayan yerlere gitmez.

Akıl, tevfîkli ve tevfîksiz olmak üzere iki kısma ayrılır. Tevfîksiz akla mâlik olanların, bu akılları ile menfaatleri uğrunda yapamayacakların denâet yokdur. Şöyle bir misâl verebiliriz. Bir hırsız şebekesine mensûb olanlar, tevfîksiz olan akılları ile yapmayı tasarladıkları soygunun planını hazırlarlar. Çoğu defa da bu planlarını tam ve eksiksiz uygulayarak muvaffak da olurlar. Hattâ yakalanacak olurlarsa yine o tevfîksiz akılları ile kurtuluş çâre ve yollarını da bulabilirler ve bu davâdan böylece yakalarını sıyırırlar. Bütün bunlar mümkündür ve olabilir. Vicdan ve iz'ânınıza hitâb ederek sizlerden soruyorum. Bu neviden işlere cür'et eden kişilere, akıl sâhibi diyebilir misiniz?

Dünyâda hased edilmeyen yegâne cevher akıldır. Dikkat buyurun, herkes kendi aklını beğenir, onunla böbürlenir ve her işin üstesinden gelebileceğini sanır. Oysa bu kişinin fiillerine ve hareketlerine bakınız, akılla ilgi ve ilişkisi olmayan bir takım davranışlar içindedir.

Tevfîkli akıl ise, insanı dâimâ iyiye, doğruya ve güzele götürür. İşte vedîatullah olan akıl cevheri de budur. Bu cevhere mâlik olanlara, Allahu Teâlâ'nın emir ve nehiyleri telkîn ve talîm olunabilir. Bu akıl, hayrı ve şerri, iyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini ayırd edebilmek vasfına sâhibdir. Onlar hak ile bâtılı da fark ve temyîz ederler. Yalnız bazı ilâhî sırlar vardır ki, bu akılla da idrâk ve ihâta edilemez.

Mi'râc-ı Güzîn'de, Cebrâil aleyhisselâm Sidre-i Müntehâ'da kalmış ve, "Yâ Resûlallah, benim sınırım buraya kadardır. Bir adım daha atarsam ben yanarım" demişdir. Bu hâl, aklın Sidre-i Müntehâ'ya kadar gidebileceğine ve oradan ileri geçemeyeceğine delîl ve işâretdir. Demek oluyor ki, aklın da bir sınırı vardır ve herkes o sınırı aşamaz. Aklın da ötesinde öyle bir takım âlemler vardır ki, o âlemler ne akıl ve mantıkla, ne de havsala-i beşerle ifâde ve îzâh olunabilir. Zîrâ o âlemler ve sırlar, akıl ve mantık terâzisi ile ölçülemez. Bu sırlar âlemini akıl ve mantık terâzisi ile ölçmeğe kalkışanın akıl terâzisi kırılır ve mantığı darmadağın olur.

Aklın ölçemediği ve eremediği, mantığın çözüp halledemediği o kadar sır vardır ki, bu sırlar aklın erdiğinden çok ama pek çok fazladır. Evet, herkese akıl ve mantık gereklidir ama, bunlarla her zaman her işe erişilemez. Yukarıda işâret etdiğimiz gibi, akıl ve mantık dâimâ menfaatini arar. Menfaati olmayan yerlere gitmez. Bazen aldandığı da olur. Ekseriyâ akıl ve mantığı ile menfaat sandığı işle, kendi zararına da gidebilir. İlâhî sırlar ve aşk, akıl ve mantığın çok ötesindedir. Aman dikkat buyurunuz, biz akıl ve mantığı red ve inkâr etmiyoruz. Ancak akıl ve mantıkla her şeyin anlaşılamayacağını, her sırrın çözümlenemeyeceğini ifâde ve îzâha çalışıyoruz.

Bilindiği gibi, mantığı ilk icad eden Şeytân'dır. Allahu Teâlâ'ya karşı, kendisini kıt ve kısır mantığı ile savunan Şeytân'dır. Allah Azze ve Celle, "Neden Âdem'e secde etmedin?" suâlini tevcîh buyurunca, Şeytân, "Yâ Rab, beni ateşden, Âdem'i ise toprakdan yaratdın. Ateş, toprakdan üstündür" cevâbıyla mantık ile kıyâs kâidesini ortaya koymuş ve elbet yanılmış ve aldanmışdır. Ne akılla, ne de mantık ve kıyasla ilâhî sırları çözmeğe imkân ve ihtimâl bulunmadığından, bu mantık ve kıyası ile vâki itirâzından ötürü rahmet-i ilâhîden kovulmuşdur.

Bu kıssa, bizlere herşeyin akıl ve mantıkla ölçülemeyeceğini ve ölçmeye yeltenenlerin Şeytân gibi iflâs edeceklerini, müflis ve iblis olacaklarını açık seçik göstermekdedir.

HİKÂYE

Bir akıl hastahanesinin önünden geçen birisi, pencereden dışarısını seyreden hastalardan birisine seslenerek sordu, "Acaba bu hastahânede ne kadar deli var?". Hasta, adamı tepeden tırnağa süzdükden sonra cevâbı yapışdırdı, "Sen bizi bırak, çünkü sayımız bellidir. Bana haber ver, dışarıda ne kadar akıllı varsınız?".

Evet, dünyânın üstü akıllı olduklarını zanneden delilerle ve altı da ölülerle doludur. Bu gerçeği, hiçbir zaman unutmamak gerekdir. 

www.muzafferozak.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder