Sayfalar

8 Ağustos 2025 Cuma

İnsân-ı Kâmil Kur`ân-ı Nâtıkdır

İnsân-ı kâmil demek, Hakk ile Hakk olan insan demekdir. Yani Hakk'da yok olan ve Hakk ile kâim olan, Hakk'da bekâ bulan insana insân-ı kâmil derler. Bu yüzden insân-ı kâmilden zahir olan sözler, kendi sözleri değildir, ilhâm-ı ilâhîdir, vahy-i Hakk'dır, nutk-ı Hakk'dır yani onun dilinden konuşan Hakk'dır. Nitekim Hazret-i Mevlânâ Mesnevî-i Şerîf'in başında ney misâlini verir. Neyden murâdı, insân-ı kâmildir. Neyden gelen ses, neyin sesi değil, neye üfleyen zâtın sesidir. Nasıl ki neyin sesi, kendisinden değil, neyzenin nefesinden geliyorsa, insân-ı kâmilin kelâmı da nefsinden gelmez, Hakk'dan gelir. Kur`ân-ı Kerîm, bi-zâtihî bunun delîli ve burhânıdır. Zîrâ Kur`ân, Resûl-i Kibriyâ'nın fem-i saâdetlerinden zâhir olmuşdur. Mesnevî-i Şerîf'de de bu sır vardır. Nitekim demişlerdir :

İnçunîn fermâyed Mevlânâ-yi mâ
Kâşif-i esrâr-hâ-yi Kibriyâ
İn ne necmest u ne remlest u ne hâb
Vahy-i Hakk vallahu a'lem bi’s-sevâb

Manâsı şu : Hazret-i Mevlânâ'nın kelâmı ne yıldız falıdır, ne kum falıdır, ne de uykuda söylenmiş hayâl mahsûlü sözlerdir bunlar. Bütün bunlar Allah'ın ilhâmıdır ve esrâr-ı ilâhînin keşfidir. Muhakkak ki doğruyu Allah bilir.

Büyük mürşidlerin eserleri dâimâ Kur`ân'a mutâbıkdır. Gerek manâ bakımından, gerek uslûb bakımından. Nasıl olmasın ki Hakk konuşdurmuşdur onları, Hakk söyletmişdir. Manâ bakımından mutâbık olmasını, onların sözlerinde Kur`ân'a muhâlif bir şey olmamasından anlıyoruz. Uslûb bakımından mutâbık olmasını ise, Kur`ân'daki gibi yeri geldiğinden inzâr ve tehdîd, yeri geldiğinde taltîf ve beşâret, yeri geldiğinde kıssalarla ve mesellerle beyân, yeri geldiğinde tesbîh, zikir ve duâ, yeri geldiğinde ahkâm-ı ilâhîyi teblîğ etmelerinden biliyoruz. Açın bakın, Mesnevî-i Şerîf de böyledir, Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin eserleri de böyledir. Zâhir ulemâsının söz ve eserlerinde yokdur bu husûsiyyet. Onun için tesirli olmaz onların sözleri ve zamanla kıymetini kaybeder.

Ne varsa mürşid-i kâmilde vardır. Ancak insân-ı kâmilden gelir feyz-i ilâhî, başka yerden gelmez. Siz siz olun, kâmil mürşidlerden istifâde etmeye bakın. Sakın her kitabı okumaya, her sohbeti dinlemeye kalkmayın. Hele de "Ben filanca tarîkatin şeyhiyim" yâhud "Filanca şeyhin halîfesiyim" filan diyerek evliyâullahı ve tarîkat-i aliyyeyi istismâr eden sahtekârlara sakın aldanmayın. Bunlar, evliyâullahın isim ve şöhretini kullanarak etraflarına adam toplayan, şöhret budalaları ve menfaat düşkünleridir. Bazıları da "Ben medreseyi bitirdim, ilâhiyâtı bitirdim, mollayım, şuyum buyum" filan diye ortaya çıkıyor ama Allah'la, Peygamber'le irtibatları yok bunların. Nereden mi biliyorum? Fiilleri sözlerine uymuyor da ondan. İlimleriyle âmil değiller, ilmi şöhret ve menfaat elde etmek için kullanıyorlar. Bunlardan da hayır gelmez, uzak durun bu gibi mürâîlerden.

"Peki ne olur bunları dinlersek?" diyecek olursanız, biliniz ki, bu gibi kimselere kulak verirseniz, yalnız vaktinizi boşa harcamış olmazsınız, aynı zamanda kulağınızdan öldürücü bir zehir de almış olursunuz, ki bu zehir maddî zehirden bin beterdir. Zîrâ bildiğimiz zehir, insanın bedenini, maddesini mahveder ancak, manâsına tesîr etmez. Ama diğer zehir, insanın maneviyyâtını mahveder, âhiretini perîşân eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder