Sayfalar

13 Kasım 2025 Perşembe

الحق El-Hakk Celle Celâluh

Arapçada hak, gerçek, doğru demekdir. Zıddı bâtıldır. Bir de sâbit olma manâsı vardır hakkın. Meselâ "Bu hakdır" dersek, bu sâbitdir, gerçekdir, değişmez bir hakîkatdir demiş oluruz. Hukûk dilindeki hak da buradan gelir. 

Bu isim Cenâb-ı Hakk'a izâfe edildiğinde, O'nun aslâ değişmediğini, ezelî ve ebedî olduğunu, varlığının dâimâ sâbit olduğunu ve mutlak bir gerçek hattâ yegâne gerçek olduğunu ifâde eder. Bu itibarla zâtî isimlerden sayılır ve bu yüzden çok kullanılır. Kitaplarda, şiirlerde ve sohbetlerde, Cenâb-ı Hakk, Hakk Teâlâ, Hakk Sübhânehû ve Teâlâ yâhud kısaca Hakk şeklinde sıkça karşımıza çıkar. 

Kur`ân-ı Kerîm'in pek çok yerinde zikredilen bu esmâ, meşhûr Esmâ-i Husnâ hadîslerinde de geçmekdedir. Diğer hadîs-i şerîflerde ve Resûl-i Ekrem Efendimizin duâlarında da hep görürüz bu esmâyı. Teberrüken içinde bu esmâ zikrolunan âytelerden bazılarını buraya kaydedelim :

  • "هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ" Sûre-i Kehf, 44
  • "ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ" Sûre-i Hacc, 6
  • "ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ" Sûre-i Hacc, 62
  • "ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ" Sûre-i Lokmân, 30
  • "فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ" Sûre-i Tâhâ, 114
  • "فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّۚ" Sûre-i Yûnus, 32
  • "وَيَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُب۪ينُ" Sûre-i Nûr, 25
  • "ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ" Sûre-i Enâm, 62
  • "وَرُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّ" Sûre-i Yûnus, 30

Hakk esmâsı, Cenâb-ı Hakk'ın yegâne gerçek olduğunu ifâde etdiği gibi aynı zamanda her sözünün ve her işinin doğru, hikmetli ve yerli yerinde olduğunu da ifâde eder. O'nun hiç biri işi abes değildir, hiç bir sözü yanlış değildir. Bâtıl bir işi yokdur Allah'ın, cümlesi hakdır, güzeldir ve yerindedir.

Niyâzî Mısrî Hazretleri bu esmâyı îzâhı ederken şöyle buyuruyorlar:

İbâretdir şol vücûd-ı hakîkîden ki ona hergîz zevâl ermeye, dâimâ sâbit ola dura. İmdi mevcûdâtın herbirinin birer bekâsı yüzü vardır ki, o şeyin vücûd-ı zıllîsi onunla kâimdir. Bekâsı yüzüne Hakk denir, fenâsı yüzüne halk denir. كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ küllü şeyin hâlikün illâ vecheh” ona işâretdir. İmdi basîretle baksan cemî'-i eşyâyı görürsün ki, bir yüzü dâimdir ve bir yüzü tebeddül ve tegayyür bulmadadır. Meselâ insânın ve hayvânın yılda bir kerre, hukemâ kavli üzere, etinden kemiğinden, sinirinden, damarlarından, derisinden muhassal cemî'-i a'zâsından bir 'uzvu kalmaz, yenilenir imiş. Zîrâ her gıdâ ki yenir, evvelki gıdâdan hâsıl olan vücûd fânî olur, sonraki onun yerine vücûd bağlar. Bu hâl üzere fânî olmakda mevcûd olmakda, ol vücûd-ı bâkî sebebi ile. Eğerçi بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ belhüm fi lebsin min halkın cedîd” fehvasınca, her nefesde yeni yeni vücûd tahsîlindedir. Velâkin bu etibbâ kavlincedir. Bu da bir dahîdir. Meselâ bir kimse kırk yaşında olsa, kırk kerre ol kimse değişmiş demek olur. Ammâ yine o âdem der ki, “ben yine evvelki gördüğün kimseyim” der. İmdi evvelden o zamâna değin duran yüzü hakîkî yüzüdür. O yüzü öldükden sonra da bâkî kalır. O değişen yüzü, hılkati yüzü su gibi akmakdadır. Hakîkî yüzü şol ark gibidir ki, su içinde akar, kendi akmaz. İmdi çaya girüp yüzünü arka tutarsan kurtulursun, suya tutarsan gözün kararup suya yıkılırsın. Gözün aç, bu mutâla'adan ayrılma ki, Hakk'ı dâim el-Hakk ismiyle zikretmiş olasın. Ve illâ gâfilsin, gerek ise dilin zikirde olsun.

Kulun bu isimden alacağı hisseye gelince. Kul, işlerinde ve sözlerinde hakka riâyet etmekle bu isimden hisse alır. Doğru konuşanlar, dürüst davrananlar, hukûkullaha ve ibâdullahın hukûkuna riâyet edenler bu isimden hissedâr olurlar. Her işi hikmetle yapanlar, hikmetli konuşanlar, nerede evet nerede hayır diyeceğini bilenler, adâletle hükmedenler Hakk esmâsından hisse almış olurlar. En büyük hisseyi de nefslerinden geçerek, Hakk'da fenâ bulanlar yani kendilerini yok ederek, Hakk ile bekâ bulanlar alır.

1 yorum: