Resûl-i Ekrem Efendimize salât ü selâm okurken, okuduğumuz salâtı mümkün mertebe genişletmek yani Efendimizin âlini, ashâbını, ehl-i beytini de zikretmek gerekir. "Allahümme salli 'alâ seyyidinâ Muhammed" deyip bırakmamak en azından "Allahümme salli 'alâ seyyidinâ Muhammedin ve 'alâ âlihî ve sahbihî ve sellim" demek gerekir. Böylesi hem daha fazîletli hem de daha feyzlidir.Cümle evliyâullahın tavsiyesi de bu yöndedir.
Peki Salât ü Selâm'a dâhil edilmesi gereken "Âl-i Resûl" ile kimler kasdedilmekdedir? Bilindiği gibi Arapçada "ﺁﻝ Âl" âile, sülâle, soy, akraba, tallukat gibi ma'nâlara gelir. Bu konuda çok şeyler yazılıp çizilmişdir ama biz sözü uzatmayalım ve İsmail Hakkı Bursevî Hazretlerinin bu hususdaki şu beyânına kulak verelim :
Âl-i Resûl'den murâd, sîret-i nebeviyye üzerine olan kimselerdir. Gerek akrabâdan olsun gerek olmasın. Zîrâ karâbet-i mücerrede ile intisâb sahîh değildir. Karîb odur ki müttekî ola. Eğer takvâsıyla berâber bir de karâbet-i tıyniyyesi varsa münâsebet-i müekkede olup, dünyâda ve âhiretde şânı müretfî' olur.Evliyâullahın bu ve benzeri beyânâtından anlıyoruz ki, "Âl-i Resûl"den kasdedilen, Resûlullah'ın izinden gidenlerdir. Bunlar da iki kısımdır. Bir kısmı Resûlullah'ın neslinden gelenler, diğer kısmı ise sulbünden gelmediği halde O'nun yolundan gidenlerdir. Eğer bir kimse bu iki vasfı da hâiz ise o kimsenin derecesi elbette ki çok yücedir. Sôfiyye lisânında bunların birincisine "döl evlâdı" diğerine ise "yol evlâdı" denir. Ehlullah hazerâtı kendi dölünden geldiği halde yolundan gitmeyenleri makbûl saymamışlar ve bunu "Yol evlâdı döl evlâdından evlâdır" sözüyle ifâde etmişlerdir. "قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى" âyet-i kerîmesinde "kurbâ" lafzı ile beyân edilen akrabâlık da böyle bir yakınlıkdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder