Sayfalar

11 Nisan 2021 Pazar

Ramazân-ı Şerîf ve Oruç - Hutbe - 18 Haziran 1982


HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yâ eyyühellezîne âmenû kütibe aleykümü's-sıyâmu kemâ kütibe 'alellezîne min kabliküm le'alleküm tettekûn. Eyyâmen ma'dûdât, fe men kâne minküm merîdan ev 'alâ seferin fe 'iddetün min eyyâmin uhar.
Sadakallahu'l-azîm.

Nûr-i îmân ile yüzleri münevver, nûr-i İslâm ile kalbleri muattar olan, Hakk'ın cennetine tâlb, rızâsına râgıb, cemâline âşık olan mü'minler!

Ayların ve yılların, günlerin ve gecelerin tebeddülâtında ve değişmesinde büyük âyetler vardır. Tabii görenler için ve anlayanlar için. Receb, Şabân derken, mâh-ı mübârek olan Ramazân-ı Şerîf ile müşerref oluyoruz. Salı günü akşamı yani Çarşamba gecesi terâvih kılacağız, Çarşamba günü de oruçlu olacağız. 

Ramazân'ın böyle yakın olmasına rağmen, içimizde o güne yetişmeyecek insanlar vardır. Kılmış olduğun namazı son namaz bil. İster Cuma ister Bayram, ister beş vakit namaz, ömrünün son namazı bil. Çünkü o gelici, âşık ile maşûku vuslata eriştirici, ne vakit geleceği malûm değildir. Yani ecel, ölüm, Melekü'l-mevt. Onun için ârif olanlar, âkil olanlar, dünyânın fânî âhiretin bâkî olduğunu iyice bilenler, yakînen bilenler, ömürlerini, nefeslerini boşa geçirmezler. Her nefesinde Allah'ı zikreyler, her nefesde, her ânda Allah'dan korkar, Allah'ı sever, Allah'ın muhabbetinde bulunurve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin çizdiği yol ki, sırât-ı müstakîmdir, bu sırât üzerinde cennete ve rıdvâna ve cemâle nâil olmaya çalışır. 

İşte Receb, Şabân, Ramazân derken, bizim de öyle, çocukluk, gençlik, dinçlik derken, ansızın bir gün ölüm kapıya gelip dayanabilir. Yani cansız at kapıya gelir. Bunu böyle bilmelisin. "Küllü âtin karîb". Her gelen yakındır, pek yakındır, hattâ yarından da yakındır. Onun için ârif olanlar ömürlerini hebâya vermezler. Dâimâ nerden geldiğini nereye gitdiğini, niçin geldiğini, niçin gitdiğini düşünürler ve Allah'ın emirlerine sıkı sıkı sarılırlar ve severek bu emirleri icrâ ederler. Ve yasaklarından da Allah'dan korkarak, Allah'ın celâlinden korkarak kaçınırlar. 

Müjde olsun Allah'a mutî olanlara, Allah'a ibâdet edenlere, zühhâda ve ubbâda ve âşıkâna müjde olsun! Vah olsun ömrünün kadr ü kıymetini bilmeyenlere.


Şimdi, Allah sana ismini vermiş, kendi ismini sana vermiş. Allah'ın bir ismi mü'mindir, sen de mü'minsin. İnananlar, hepsi Allah'ın ismiyle isimlenmişdir. "هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ Hüvallahüllezî lâ ilâhe illâ hû, el-melikü'l-kuddûsü's-selâmü'l-mü'minü'l-müheyminü'l-azîzü'l-cebbâru'l-mütekebbir". Allah'ın bir ismi mü'mindir, Allah sana ismini vermiş. Kim ki "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" dedi, lisân ile bu kelime-i tayyibeyi ikrâr etdi, kalbiyle tasdîk eyledi, bu adam Hakk'ın ismiyle isimlenmişdir, Allah kendi ismini ona vermişdir. Onun için Allah diyor ki, Kitâb-ı Kerîminde, yani Kur`ân-ı Azîminde, yani söyleyen müftü değil, imam değil, diyânet reisi değil, Peygamber değil, Allah söylüyor, "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ yâ eyyühellezÎne kütibe aleykümü's-sıyâm, size orucu farz etdim, sizden evvel geçen ümmetlere farz etdiğim gibi".

İslâm Dîni, beş şey üzerine binâ kılınmışdır. "Büniye'l-islâmu 'alâ hamsin". İslâm Dîni beş şey üzerine binâ kılındı. Savm u salât, iyi dinle!, hacc u zekât kelime-i şehâdet. Bu dört nesne ki namaz, oruç, zekât ve hacc, bu İslâm'ın temelidir ve mühim rükünlerinden dört rükündür. Bunlar üzerine İslâm kurulmuşdur. İslâm nedir? Allah'a teslîm olmak, Allah'ı sevmek, Allah'ın sevgisini aramak ve evvelâ Allah'dan kendi râzı olup, Allah'ın rızâsını beklemekdir. Allah'a tam bir teslÎmiyyetle teslîm olmak, İslâm bu demek. 

Şimdi, mü'minler, erkekler on iki yaşında, erkek olan mü'minler...Herkes erkek olmaz, uzvu vardır erkek değildir. Herkes de kadın olmaz, kadın uzvu vardır fakat kadın değildir, bazıları ricâldir, hükmen. Biz şimdi umûmî olarak söylüyoruz. On iki yaşındaki olan çocuklarımız, on iki yaşına varan çocuklarımıza, bu yaşa vâsıl olanlara, namaz ve oruç farz olur. Hiç bir özürü yokdur. Yalnız Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri, kereminden ve lutfundan bize hasta olduğumuz vakitde, seferde olduğumuz vakitde, orucu yememize müsaade etmişdir. Âyet-i kerîmeyle sarahat vardır. Ondan gayrı, "Benim kalbim temiz", "Sen bakma, hayvanın da ağzını bağlasalar aç durur" kabîlinden sözler söyleyenler, bunlar, böyle söyleyenler Allah'ın düşmanıdır ve Allah'ın hasmıdır. "Namazda ne varmış efendim, kalbin temiz olsun, vücûdun semiz olsun" filan, bunların hepsi şeytanın verdiği dedikodulardır, böyle söyleyenler ve böyle inananlar Allah'ın düşmanı ve hasmıdır. 

Onun için hem kalbin temiz olsun, hem vücûdun temiz olsun, hem de Allah'a kul ol. Bilmiş ol ki, fânîsin gelip gidicisin ve bu hayâtın her bir nefesi sana sorulacakdır. Verilen her nimetden sorulduğu gibi her nefes de sorulacakdır. Allah buna kâdirdir, Allah için bu kolaydır.

Oruç tutacağız, Allah rızâsı için tutacağız, bu zevke ereceğiz. Belki nefsimize bu biraz ağır gelecek ama nefs ile mücâdele insan işidir. Nefse teslîm olma, nefsin esîri olma hayvan işidir. İnsanlığı hayvanlıkdan ayıran nedir? Oruç ibâdetidir. Ve gizli bir ibâdetdir. Hattâ yevm-i kıyâmetde Hakk için oruç tutan mü'minleri Cenâb-ı Hakk gizli olarak cennete alacakdır. Bunlara sorulduğu vakitde, "siz hesâb gördünüz mü, mîzâna vardınız mı?" denildiği vakitde, "Biz Allah'a gizli ibâdet yaparadık, Allah bizi gizli olarak buraya aldı" diyeceklermiş. Çünkü her şeyde riyâ olabilir, oruçda riyâ yokdur. Ve Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri oruç hakkında, "Ene üczî bih, orucun mükâfâtı bana âiddir" diyor, ne olduğunu söylemiyor.

A'mâl-i sâlihat karşılığında cennet yokdur. Cennet, Allah'ın keremi ve lutfu iledir. Ammâ a'mâl-i sâlihat cennetin derecelerine nâil olmak demekdir. Hepsinin bir haberi ve ihbârı vardır fakat oruç hakkında kimse bir şey söyleyemez. Allah gizlemiş onu, ibâdet gizli olduğu için gizlemiş, "Oruçlunun mükâfâtı benim indimdedir, ben biliyorum ne vereceğimi" diyor. Acaba nedir? Tabii Allah'a âşık olmayanlar için bu söz hiç kıymeti yok gibi bir şeydir, gelir geçer bu. Ama Allah'a âşık olanlar için mühim bir sözdür, bu verilen haber. Diyorlar ki evliyâullah, ehlullah,"Allah kendi cemâlini onlara bahşedecek". Bu, herkes için mühim değildir. Çünkü Allah'ı bilmeyen, Allah'ı bilirim deyip de bilmeyen, Allah'ın tanırım deyip de tanımayan bunun kıymetini bilmez. Hakk âşıklarına söylüyoruz bu sözü. 

İkincisi, Resûl sallallahu aleyhi vesellem, Resûl-i Ekrem buyurdu, "Es-savmu cünnetün, oruç kalkandır". Neye? Cehenneme karşı. Yine bir mü'min Ramazân geliyor diye kalbine bir neş'e düşse bu bir îmân alâmetidir. Kalbinde bir neş'e var, Ramazân geliyor diye, hazırlık yapıyor. Hazırlığını yap. Evini, bahçeni temizlediğin gibi, kalbini temizle. Kalbini küdûrât-ı dünyeviyyeden yani Allah'dan gayrı olan nesneleri kalbinden çıkar, hazırla kendini Ramazân için. Çok mühim! Receb ayı şehrullahdı, o ayda ibâdet edenler, Şabân ayında aşk u muhabbetle, gözyaşıyla, o ibâdâtı sulayanlar, mutlakâ Ramazân'da bunun mahsûlâtını alacaklardır. Ve Ramazân bitdiği günü, oruç tutan mü'min, anasından doğduğu gibi, "gufire lehû mâ tekaddem min zenbih", geçmiş günahlarından tertemiz hâlis olacakdır.

Hastalıkla, seferde oruç tutmayan mü'minler, orucu âşikâre yememelidir. Âşikare yemek, orucu yemekden daha büyük suçdur. Bir daha söylüyorum. Bir adam orucunu yese, cezâ ve mükâfâtını söyleyeceğim, sizi fazla tutmayacdağım, hava sıcak, bir adam orucunu yese, yani tutmasa, bunu âşikâre yerse, orucu yediğinden daha büyük, daha ağır cezâya çarpar. Yani isyânını ortaya koymuş, "Korkmuyorum Allah'dan ben, yiyorum, bakalım ne yapacaksın bana" bu kabîldendir bu. Diliye söylemez ama yapdığı efâl budur. 

Cezâsı nedir? Ölüm ânında harâret basar kendisine, herkese, bütün mü'minlere. Rûh kabz olurken büyük bir harârete dûçâr olur kişi. Oruç tutan mü'minlere Cenâb-ı Hakk, müjdeci melekleri göndererek, "إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ innellezîne kâlû rabbünallahü sümme'stekâmû tetenezzelü 'aleyhimü'l-melâiketü ellâ tehâfû velâ tahzenû ve ebşîru bi'l-cenne", cenneti tebşîr eder ve cennet kevserinden ona ikrâm ederler, oruç tutan mü'minlere, ölüm ânında. Oruç tutmayan kişi, bütün dünyânın denizlerini nehirlerini onun ağzına verseler, tatlı olsa, kanmayacak, susuz ölecekdir. Cezâsı budur. 

Onun için hepinize tenbîh ediyorum, efrâd-ı âilenizi, konuşduğunuz arkadaşlarınızı Allah'a davet edeceksiniz. Her koyun kendi bacağından asılır demeyeceksin. Her koyun kendi bacağından asılır ama kokduğu vakit bütün mahallayei rahatsız eder o sonra. Allah yoluna gelmeyen kişilerle arkadaşlık yapmayacaksınız. Seni küfre götüren, fuhşa götüren, kumara götüren, zinâya götüren, Allah'a isyâna götüren arkadaşlarınla konuşmayacaksın, terk edeceksin onları ki Allah'a yakın olasın. Seni günâha götüren kişiye yaklaşman, Allah'dan uzaklaşmandır. Onlardan uzaklaşman Allah'a yaklaşmandır.

Bak, ilkbaharı gördünüz, rebî'i. "وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ ve âyetün lehümü'l-ardu'l-meyte, ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhü ye'külûn", rebi'i gördünüz yani ilkbaharı. Ne oldu? Otlar yerden bitdi, ağaçlar, nebâtât, dünyâ ne oldu, ölmüşdü, ihyâ oldu, dirildi. İnsanlar da böyle olacaklar. Yarın kıyâmet gününde, yerden otların bitdiği gibi, Hakk bizi kaldıracak. Kâdirdir Allah. Seni bir katre, beni bir katre menîden halk etmişdir, istediği şekle koymuşdur, kâdirdir tekrar kaldırmaya. İnkâra mecâl yok. Kaldıracak Cenâb-ı Hakk, oruç tutan mü'minlere bir münâdî nidâ edecek : "Ey sâimûn! Ey oruç tutanlar! Allah'ın sofrasına geliniz". O günkü günde, enbiyâ ve enbiyâ ehlinden gayrı herkes çırılçıplak, aç ve susuzdur. Uzun bir müddet, mâşâallah duracaklardır mahşer yerinde, muntazır olarak. Allah oruç tutan mü'minleri kendi sofrasına, arşın tahtında, arşın gölgesinde, sofra-i ilâhîye davet edecekdir. İstiyor musun bu daveti? Muhakkak buraya gideceksin. Muhakkak bu iş senin başına gelecek istikbalde. Atlatma yok. Mutlakâ. Burası fânî. 

Yiyen yemiyen müsâvî olur ama iş öyle değildir ma'nâda. Yani o günkü günde, davet-i sübhâniyye icâbet etmek isteyen oruç tutsun ve namâzını kılsın. Genç, ihtiyar, memûr diye kendisini hiç tesellî etmesin. "Ben memûrum, inşâallah ben yakında tekâüd olayım, namaza başlayayım, oruca başlayayım" demesin. Ya tekâüd olur ya olamaz. Görmüyor musun, ağaçlardaki meyvalar olmadan düşüyor yere. Her dâim söylüyorum size bunu Gene, git sakadatçı dükkanına,  orada göreceksin, yaşlı hayvanlardan ziyâde genç hayvanların kafasını koparmışlardır. Bunun ma'nâsı ne biliyor musun? Gençliğine güvenmeyeceksin. Yarın ne olacağımı mal'um değil. Başdan da söyledim size.

Onun için hemen ibâdet ve tâata. Tâat kemerini beline bağla, ibâdet tâcını başına koy, aşkullah, muhabbetullah ile Allah'a secde et ki, Allah'a yakîn olasın. Allah sana yakın sen de Allah'a yakîn olasın. Sûre-i İkrâ'nın sonuna bakıver.

Mü'minler! Müjdeler olsun! Cennetin kapıları feth ü küşâd oldu. Rahmet rüzgarları üzerimize esmeye başladı. Ramazân geldi. Ramazân, Allah'ın bir esmâsıdır ve mü'minlere büyük bir rahmetidir. Bu fırsatı kaçırmayın. Belki ömrümüzün son Ramazânını geçiriyoruz, evet, belki son Bayramını. Belki Ramazân'a yetişemeyeceğiz. Bunu da böyle bilesin. 

Onun için dâimî sûretde, yolcu bir adamsın, eşyânı hazırla ve hazır bekle, hazır dur. "Hadi" dediler mi, "Bismillah" deyip kalkarsın yola. "Hadi" kelimesi ne biliyor musun? Melekü'l-mevt gelir, "Bak!" derler bir defa, bir kere bakarsın o kadar, pâdişah olsan, paşa olsan, ne olursan olsan, hiç bir kıymetin kalmaz, bir anda alırlar rûhunu. Nice pehlivanların, bahadırlarıns sırtını yere getirmişdir Melekü'l-mevt. Onun karşısında kimse duramaz. Nereye kaçsan nereye girsen, "velev küntüm fî burûcin müşeyyede", demir kalelere girsen, gene gelip seni bulucudur. 

Onun için mü'min olan kişi, Hakk'ı sever, Allah'ı seven de Allah'ın dediklerini tutar. Resûlullah'ı seven, Resûlullah'ı her şeyinden ziyâde seven îmânını kemâle erdirir ve Resûlullah'ın sünnetlerine riâyet eder. Ve doğru olur, sözü doğru, özü doğru, gözü doğru. Gözünü öyle hazırlar ki Allah'ı görmek için. Kulağını öyle hazırlar ki Allah'ın kelâmını duymak için. Dilini öyle hazırlar ki Allah'ı zikretmek için. Gönlünü öyle hazırlar ki Allah'ı sevmek için.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtın müstakîm.

Aşk ile döndü yine çerh-i zaman
Şevk ile geldi mübârek Ramazân
Tecellî eyledi rahmet-i Rahmân
Şevk ile geldi mübârek Ramazân


Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 18 Haziran 1982 (25 Şaban 1402) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder